Rinoplasti ve Diş Tedavisi

Burun estetiği (rinoplasti) ve diş tedavileri, özellikle ortodonti ve çene cerrahisi, yüz estetiği planlamasında birbirinden ayrı düşünülemez. Bu iki alan arasındaki temel ilişki, üst çene kemiğinin (maksilla) burnun oturduğu anatomik temeli oluşturmasından kaynaklanır. Çenenin konumu, genişliği veya dişlerin sıralanışındaki herhangi bir değişiklik, burnun duruşunu, projeksiyonunu ve yüzdeki genel dengesini doğrudan etkiler. Bu nedenle bütüncül bir estetik yaklaşım burun ve gülüş uyumunu bir arada değerlendirir. İdeal sonuca ulaşmak, bu iki yapının birbiriyle tam bir ahenk içinde olmasını gerektirir.

Burun ve Çene Yapısı Arasındaki Anatomik Bağlantı Nedir?

Burun ve çene yapısı arasındaki ilişkiyi anlamak için basit bir benzetme yapabiliriz: Üst çene kemiğimiz (tıp dilinde maksilla), burnumuzun üzerine oturduğu temeldir. Tıpkı bir binanın sağlamlığının ve şeklinin temeline bağlı olması gibi, burnumuzun duruşu, şekli ve desteği de büyük ölçüde altındaki çene kemiğine bağlıdır.

Bu bağlantı sadece teorik değil tamamen fizikseldir. Burun boşluğumuzun tabanını, yani alt zeminini, üst çene kemiğimizin bir parçası olan damak oluşturur. Burnumuzun yan duvarlarının önemli bir kısmı da yine bu çene kemiğinin iç yüzeyleridir. Hatta burnun tam ortasında, iki kaşımızın arasından başlayıp burun ucuna kadar inen ve burnu ikiye ayıran “septum” dediğimiz kıkırdak-kemik duvarın en alt ve ön kısmı, yine üst çene kemiğimizdeki “anterior nazal spina” adlı küçük bir kemik çıkıntısına oturur. Bu çıkıntı, burun ucunun desteği ve pozisyonu için hayati bir rol oynar. Dolayısıyla üst çenenin konumunda veya boyutunda meydana gelen herhangi bir değişiklik, burnun oturduğu bu platformu doğrudan etkileyecektir.

Bu kemiksel temel, kaslar, damarlar ve sinirler aracılığıyla daha da karmaşık bir ağ oluşturur. Örneğin gülüşümüzü şekillendiren, üst dudağımızı yukarı çeken veya burun kanatlarımızı hareket ettiren bazı mimik kaslarımız, doğrudan üst çene kemiğinden başlar ve burun kıkırdaklarına yapışır. Bu durum çene pozisyonunun burun ucunun hareketliliğini ve gülüş sırasındaki görünümünü nasıl etkilediğini açıkça gösterir.

Klinik açıdan belki de en önemli bağlantılardan biri, üst çene sinüsleri ile arka azı dişlerimiz arasındaki komşuluktur. Üst çene kemiği içinde yer alan bu hava boşluklarının (sinüsler) tabanı, aynı zamanda üst azı dişlerimizin köklerinin bulunduğu yerdir. Bu mesafe o kadar azdır ki çoğu insanda diş kökleri ile sinüs tabanı arasında milimetrik bir kemik tabakası bulunur. Hatta bazen diş kökleri doğrudan sinüs boşluğunun içine uzanır. Bu yakın ilişki, bu bölgedeki bir diş enfeksiyonunun sinüzite yol açabilmesinin veya diş çekimi ya da implant uygulaması sırasında sinüsün zarar görebilmesinin nedenidir. Bu nedenle bölgeyi ilgilendiren herhangi bir cerrahi öncesinde bu anatomik komşuluğun dikkatle değerlendirilmesi şarttır.

Nefes Alma Alışkanlıkları ve Diş Yapısı Birbirini Nasıl Etkiler?

Burnun ve çenenin ilişkisi sadece yapısal değil aynı zamanda fonksiyoneldir. Modern tıp, burun, sinüsler ve akciğerlere kadar uzanan tüm solunum yolunu “birleşik bir sistem” olarak kabul eder. Bu sistemin en temel görevi, soluduğumuz havayı akciğerlerimize ulaşmadan önce temizlemek, ısıtmak ve nemlendirmektir. Bu görevin sağlıklı bir şekilde yerine getirilmesi, büyük ölçüde burundan nefes almaya bağlıdır.

Peki, burundan nefes almak neden bu kadar önemli ve diş yapısıyla ne ilgisi var? Cevap, özellikle çocukluk dönemindeki yüz gelişiminde yatar. Geniz eti, şiddetli alerji veya septum deviasyonu gibi nedenlerle burundan rahat nefes alamayan ve sürekli ağızdan nefes almak zorunda kalan bir çocuğu düşünelim. Bu durum sadece bir alışkanlık değil yüz ve çene iskeletinin gelişimini olumsuz etkileyen bir zincirleme reaksiyonu başlatır.

Sürekli ağız solunumu, dilin normalde olması gereken yer olan damakta durmasını engeller ve daha aşağıda konumlanmasına neden olur. Damakta duran dil, üst çenenin yana doğru genişleyerek gelişmesi için bir kalıp görevi görür. Bu destekten mahrum kalan üst çene daralır, damak derinleşir ve yüksek bir kubbe şeklini alır. Bu durum dişlerin sığabileceği alanı daraltarak dişlerde çapraşıklığa yol açar. Aynı zamanda, sürekli açık olan ağız ve değişen kas dengesi, yüzün dikey yönde uzamasına, alt çenenin geriye doğru konumlanmasına neden olur. Bu tabloya tıp dilinde “adenoid yüz” denir ve uzun bir yüz, dar bir üst çene, dişlerde kapanış bozuklukları (özellikle ön açık kapanış veya arka çapraz kapanış) ile karakterizedir.

Bu ilişki iki yönlüdür. Yani yapısal olarak dar bir üst çeneye sahip olmak da burun boşluğunun hacmini azaltarak burun tıkanıklığına neden olabilir ve kişiyi ağız solunumuna itebilir. Bu bir kısır döngü yaratır: burun tıkanıklığı çene gelişimini bozar, bozulan çene yapısı da burun tıkanıklığını artırır. Bu nedenle özellikle çocuk hastalarda burun tıkanıklığının erken teşhis ve tedavisi, gelecekteki karmaşık ortodontik tedavilerin ve hatta çene ameliyatlarının önlenmesi açısından kritik öneme sahiptir. Aynı şekilde yetişkinlerde çene ameliyatları (ortognatik cerrahi) ile üst çenenin genişletilmesi veya ileri alınması gibi işlemlerin, burun içi hava yolunu genişleterek nefes almayı belirgin şekilde iyileştirdiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Yüz Uyumunda Burun, Dudak ve Çene Oranlarının Önemi Nedir?

Yüz güzelliği, tek bir organın mükemmelliğinden ziyade, tüm yüz bileşenlerinin birbiriyle olan ahenkli oranlarına dayanır. Burun, yüzün tam merkezinde yer alması sebebiyle bu dengenin kilit noktasıdır. Ancak burnun estetik olarak değerlendirilmesi, sadece kendi şekline bakılarak yapılamaz. Burnun alınla, dudaklarla ve çeneyle olan ilişkisi, sonucun ne kadar doğal ve uyumlu olacağını belirler. Bu ilişkiler, matematiksel olarak tanımlanmış ve ideal kabul edilen bazı açılar ve oranlar üzerinden değerlendirilir.

Bunlardan en bilinenleri şunlardır:

  • Nazofrontal Açı: Alnımızın burun köküyle birleştiği yerdeki açıdır. Çok düz veya çok derin olması, profil görünümünü doğrudan etkiler.
  • Nazolabial Açı: Burun ucunun alt kısmı (kolumella) ile üst dudağın birleştiği yerdeki açıdır. Bu açı, burun ucunun kalkık veya düşük görünmesini belirleyen en önemli faktörlerden biridir ve ideal değerleri kadınlar ve erkekler için farklılık gösterir. Kadınlarda biraz daha geniş (kalkık) bir açı tercih edilirken, erkeklerde daha dik bir açı maskülen bir ifade sağlar.
  • Nazofasiyal Açı: Burun sırtının, yüzün dikey düzlemine göre yaptığı açıdır. Burnun ne kadar çıkıntılı veya basık durduğunu ifade eder.

Bu yumuşak doku oranları ve açıları, aslında altlarındaki iskelet yapısının bir yansımasıdır. Örneğin alt ve üst çenesi geride olan bir bireyde, burun olduğundan daha büyük ve önde (kemerli veya konveks profil) görünebilir. Tam tersi, çene yapısı daha önde olan bir yüzde ise burun daha düz veya hatta basık (konkav profil) algılanabilir. Bu durum cerrahi planlama için kritik bir gerçeği ortaya koyar. Sadece burnu küçülterek veya şekillendirerek her zaman ideal sonuca ulaşılamaz. Bazen asıl sorun, çenenin geride veya ileride olmasıdır ve bu düzeltilmediği sürece, burun ne kadar güzel yapılırsa yapılsın yüzdeki orantısızlık hissi devam edebilir. Bu nedenle bütüncül bir yaklaşımla, gerekirse çene ucu estetiği (genioplasti) veya çene ameliyatları (ortognatik cerrahi) gibi ek prosedürlerin de değerlendirilmesi, en uyumlu ve kalıcı sonuçları sağlar.

Başarılı Bir Ameliyat İçin Ön Değerlendirme Süreci Neleri İçerir?

Günümüzde rinoplasti öncesi değerlendirme, sadece burnun fotoğraflarını çekip neyin değiştirileceğini konuşmaktan çok daha kapsamlı bir süreçtir. Bu süreç hastanın beklentilerinden psikolojik durumuna, altta yatan sağlık sorunlarından diş ve çene yapısına kadar birçok faktörü içeren, adeta bir yol haritası çıkarma işlemidir. Amaç ameliyatın sonucunu şansa bırakmamak, olası tüm riskleri öngörmek ve hastanın hem fiziksel hem de ruhsal olarak bu sürece hazır olduğundan emin olmaktır.

Bu sürecin ilk ve en önemli adımı, hasta ile cerrah arasında kurulacak dürüst ve şeffaf bir iletişimdir. Hastanın ameliyattan ne beklediği, bu değişikliği neden istediği, motivasyonunun ne olduğu detaylıca anlaşılmalıdır. Cerrahın görevi ise, bu beklentilerin cerrahi olarak ne kadarının gerçekleştirilebilir olduğunu, potansiyel riskleri ve iyileşme sürecinin tüm gerçeklerini açıkça anlatmaktır. Gerçekçi olmayan beklentiler, teknik olarak ne kadar başarılı olursa olsun, ameliyat sonrası hayal kırıklığının en büyük nedenidir.

Değerlendirmenin bir diğer kritik ayağı ise fonksiyonel muayenedir. Burun sadece estetik bir organ değil öncelikle bir solunum organıdır. Ameliyat öncesinde hastanın nefes alma ile ilgili bir şikayeti olup olmadığı mutlaka sorgulanmalı, burun içi muayenesi detaylıca yapılmalıdır. Eğer septum deviasyonu, konka hipertrofisi (burun eti büyümesi) veya nazal valv darlığı gibi nefes almayı zorlaştıran bir durum varsa, bu sorunun da estetik düzeltmelerle aynı anda çözülmesi planlanmalıdır. Çünkü fonksiyonel bir sorunu göz ardı ederek yapılan estetik bir müdahale, ileride nefes alma problemlerinin daha da kötüleşmesine neden olabilir.

Rinoplasti Öncesinde Hangi Sağlık Sorunları Taranmalıdır?

Güvenli bir cerrahi süreci ve sorunsuz bir iyileşme için, rinoplasti planlanan her hastanın bazı spesifik sağlık sorunları açısından dikkatle taranması gerekir. Ameliyat planını etkileyebilecek bazı önemli durumlar şunlardır:

  • Obstrüktif Uyku Apnesi (OSA)
  • Beden Dismorfik Bozukluğu (BDD)
  • Kanama Bozuklukları
  • Kronik Burun Spreyi Kullanımı

Uyku apnesi, uyku sırasında nefesin tekrarlayan bir şekilde durması durumudur ve anestezi yönetimi açısından özel önlemler gerektirir. Bu nedenle horlama, uykuda nefes durması gibi şikayetleri olan hastaların bu açıdan değerlendirilmesi önemlidir. Beden dismorfik bozukluğu ise, kişinin aslında olmayan veya başkaları tarafından fark edilmeyen bir kusurla aşırı derecede meşgul olması durumudur. Bu psikolojik durum cerrahi sonuç ne olursa olsun memnuniyetsizliğe yol açabileceğinden, ameliyat öncesi görüşmelerde bu ihtimalin de göz önünde bulundurulması gerekir. Kan sulandırıcı ilaç kullanımı veya pıhtılaşma bozuklukları gibi kanama eğilimi yaratan durumlar ameliyat sırasında ve sonrasında kanama riskini artıracağı için mutlaka sorgulanmalıdır. Son olarak damar büzücü burun spreylerinin uzun süreli ve kontrolsüz kullanımı, burun mukozasında kalıcı hasara yol açarak iyileşme sürecini olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle bu tür bir alışkanlığın da ameliyattan önce tedavi edilmesi gerekebilir.

Ameliyat Öncesi Kapsamlı Diş Muayenesi Neden Yapılır?

Özellikle çene ameliyatları ile birlikte rinoplasti planlanan hastalarda, ameliyat öncesi kapsamlı bir diş ve diş eti muayenesi yapılması bir tercih değil bir zorunluluktur. Bunun temel nedeni, enfeksiyon riskini en aza indirmektir. Ağız içi, milyarlarca bakterinin yaşadığı bir ortamdır. Tedavi edilmemiş bir diş çürüğü, diş kökünde bir apse veya ilerlemiş bir diş eti hastalığı, potansiyel bir enfeksiyon kaynağıdır.

Büyük bir yüz cerrahisi sırasında, bu enfeksiyon kaynaklarından kana bakteri sızması (bakteriyemi) riski vardır. Kana karışan bakteriler, kan dolaşımı yoluyla taze cerrahi bölgesine ulaşabilir ve burada ciddi bir enfeksiyona, yerleştirilen implant veya plakların kaybına, hatta ameliyat sonucunun başarısız olmasına neden olabilir.

Bu riski ortadan kaldırmak için, ameliyat öncesinde bir diş hekimi tarafından detaylı bir muayene yapılır. Bu muayene, klinik değerlendirmenin yanı sıra genellikle diş röntgenlerini de içerir. Eğer aktif bir enfeksiyon odağı tespit edilirse, büyük cerrahiye geçilmeden önce bu sorunun mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Bu cerrah ile diş hekimi arasında yakın bir iş birliği ve doğru bir zamanlama planlaması gerektirir. Hastanın genel sağlığını ve ameliyatın başarısını güvence altına almak için bu adım atlanamaz.

Cerrahi Planlamada Hangi Modern Görüntüleme Teknolojileri Kullanılır?

Modern cerrahinin en büyük devrimlerinden biri, ameliyatı daha hasta operasyon odasına girmeden sanal ortamda planlama ve simüle etme imkanıdır. Bu özellikle burun ve çene gibi üç boyutlu ve karmaşık anatomilere sahip bölgelerde, cerrahi hassasiyeti ve öngörülebilirliği en üst düzeye çıkarır. Bu süreçte kullanılan bazı temel teknolojiler mevcuttur.

  • Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi (CBCT)
  • 3 Boyutlu Yüzey Görüntüleme
  • Dijital Diş Taramaları

CBCT, standart tomografilere göre çok daha düşük radyasyon dozu ile yüz ve kafa kemiklerinin son derece detaylı, üç boyutlu görüntülerini elde etmemizi sağlar. Bu sayede kemik yapıdaki asimetriler, deformiteler, hava yolunun genişliği ve implant yerleştirilecek alanlar milimetrik hassasiyetle değerlendirilebilir. 3 boyutlu yüzey görüntüleme sistemleri (örneğin Vectra gibi) ise, radyasyon kullanmadan, özel kameralar aracılığıyla hastanın yüzünün dijital bir kopyasını, yani bir “avatarını” oluşturur. Bu dijital model üzerinde, planlanan rinoplasti veya çene ameliyatının olası sonuçları simüle edilebilir. Bu simülasyonlar, hastanın sonuçla ilgili daha gerçekçi beklentilere sahip olmasına ve cerrah ile hasta arasında ortak bir estetik hedef belirlenmesine yardımcı olur. Dijital diş taramaları ise, ağız içinden lazer tarayıcılar ile alınan görüntülerle dişlerin ve diş etlerinin kusursuz bir 3D modelini oluşturur. Bu model, CBCT verileriyle birleştirilerek, özellikle çene ameliyatlarında kullanılacak olan kişiye özel cerrahi kılavuzların (guide) üretilmesini sağlar. Bu kılavuzlar, kemik kesimlerinin planlandığı yerden yapılmasına olanak tanıyarak ameliyatın hassasiyetini ve başarısını artırır. Bu teknolojilerin bir araya gelmesi, adeta hastanın bir “dijital ikizini” yaratarak, cerrahiyi en ince ayrıntısına kadar planlama ve prova etme imkanı sunar.

Burun Estetiği ve Çene Ameliyatı Zamanlaması Nasıl Olmalıdır?

Hem burun estetiği hem de çene ameliyatı gerektiren bir hasta için en kritik sorulardan biri şudur: Bu iki ameliyat aynı anda mı yapılmalı, yoksa ayrı zamanlarda mı? Bu kararın verilmesinde, hasta konforu ile cerrahi sonucun mükemmelliği arasında bir denge kurulması gerekir.

İki ameliyatı aynı anda yapmak, hasta açısından birçok avantaja sahiptir. Tek bir anestezi almak, tek bir iyileşme süreci yaşamak ve toplam maliyetin daha düşük olması gibi faktörler hastaların genellikle bu seçeneği tercih etmesine neden olur. Ancak cerrahi açıdan durum biraz daha karmaşıktır. Üst çeneye yapılan bir müdahale (Le Fort I osteotomisi), burnun oturduğu temeli değiştirdiği gibi, yüzde ve burunda ciddi bir şişliğe (ödeme) neden olur. Bu şişlik, rinoplasti sırasında yapılması gereken milimetrik ayarlamaların ve simetri kontrollerinin yapılmasını zorlaştırabilir ve sonucun öngörülebilirliğini azaltabilir.

Bu nedenle bu kararı verirken belirli cerrahi kriterlere dayalı bir yol izlenir. Amaç hastanın isteği ile en ideal estetik ve fonksiyonel sonucu elde etme hedefini birleştirmektir.

Burun ve Çene Ameliyatlarının Birleştirilmesi Hangi Durumlarda Uygundur?

İki ameliyatın aynı seansta, yani eş zamanlı olarak yapılması, rinoplasti sonucunun öngörülebilirliğinin yüksek olduğu durumlarda tercih edilir. Bu durumlar genellikle şunları içerir:

  • Minimal üst çene hareketi
  • Sadece alt çeneye yönelik cerrahi
  • Çene ameliyatına bağlı oluşacak değişikliklerin düzeltilmesi
  • Mevcut burun deformitesinin onarımı

En önemli ve kanıta dayalı kriter, üst çeneye yapılacak hareketin miktarıdır. Eğer üst çene 4-5 mm’den daha az ileri alınacak veya 2 mm’den daha az yukarı taşınacaksa, bu minimal hareketin burun temelinde büyük bir değişikliğe ve aşırı şişliğe yol açmayacağı kabul edilir. Bu vakalarda, rinoplasti güvenle aynı seansta yapılabilir. Eğer çene ameliyatı sadece alt çeneyi ilgilendiriyorsa, bu durum burnun temelini hiç etkilemeyeceği için rinoplasti ile birleştirilmesinde hiçbir sakınca yoktur. Bazen de rinoplasti, çene ameliyatının kendisinin yaratacağı istenmeyen estetik sonuçları önlemek için yapılır. Örneğin üst çenenin ileri alınması burun kanatlarında bir miktar genişlemeye neden olabilir. Aynı seansta yapılacak basit bir müdahale ile bu genişlemenin önüne geçilebilir.

Ameliyatların Ayrı Ayrı Yapılması Ne Zaman Gerekir?

Eğer çene ameliyatının rinoplasti sonucunu riske atma potansiyeli yüksekse, ameliyatları iki ayrı aşamada yapmak en güvenli ve doğru yaklaşımdır. Bu kararı gerektiren temel durumlar şunlardır:

  • Belirgin üst çene hareketi
  • Yumuşak doku iyileşmesinin beklenmesi

Üst çenenin 4-5 mm’den fazla ileri alınması veya 2 mm’den fazla yukarı taşınması gibi büyük iskeletsel hareketler, hem burnun temelini önemli ölçüde değiştirir hem de yüzde uzun sürecek belirgin bir ödem yaratır. Bu şartlar altında, hassas bir rinoplasti yapmak ve simetrik, doğal bir sonuç elde etmek neredeyse imkansız hale gelir. Bu gibi durumlarda, önce çene ameliyatı yapılır. Ameliyattan sonra, yüzdeki şişliklerin tamamen inmesi, kasların ve cildin yeni kemik yapısına adapte olması için belirli bir süre beklenir. Bilimsel çalışmalar bu bekleme süresinin ortalama 7 ay (yaklaşık 208 gün) olması gerektiğini göstermektedir. Bu sürenin sonunda, artık stabil ve öngörülebilir bir temel üzerinde, çok daha hassas ve başarılı bir rinoplasti gerçekleştirilebilir. Bu yaklaşım estetik mükemmelliği hasta konforunun önüne koyan, daha garantici bir yöntemdir.

Birleşik Ameliyatlarda Hangi Özel Cerrahi Teknikler Uygulanır?

Burun ve çene ameliyatları birleştirildiğinde, cerrah bu durumun getirdiği zorlukları yönetirken aynı zamanda sunduğu eşsiz fırsatlardan da yararlanır. Bu ameliyatlar, birbiri ardına yapılan iki ayrı işlem değil birbirini tamamlayan entegre manevralar bütünüdür. Kullanılan bazı özel teknikler şunlardır:

  • Le Fort I osteotomisi ile burun tabanına erişim
  • Anestezi tüpünün yerini değiştirme
  • Burun kanatlarını kontrol eden dikişler (Alar Cinch)
  • Dudak ve diş eti estetiği (V-Y Shiloplasti)
  • Septumun yeniden şekillendirilmesi

Üst çene ameliyatı (Le Fort I) sırasında, çene kemiği kontrollü bir şekilde kırılarak aşağıya doğru hareket ettirilir. Bu manevra, cerraha normalde ulaşılması zor olan burun tabanına, septumun en alt kısmına ve burun boşluğunun girişine mükemmel bir görüş ve erişim imkanı sunar. Bu sayede septum eğriliğini düzeltmek veya greft (destek kıkırdağı) almak gibi işlemler, ek bir kesiye gerek kalmadan çok daha kolay bir şekilde yapılabilir. Birleşik ameliyatların teknik zorluklarından biri, anestezi için kullanılan solunum tüpünün yönetimidir. Çene ameliyatı için tüpün burundan, rinoplasti için ise ağızdan gelmesi idealdir. Bu sorunu çözmek için, çene ameliyatı bittikten sonra, anestezi ekibi ile koordineli bir şekilde burundan gelen tüp ağızdan çıkarılarak yeniden bağlanır. Bu işlem deneyimli bir ekip tarafından saniyeler içinde tamamlanır. Üst çenenin hareket ettirilmesi, burun kanatlarını genişletme eğilimindedir. Bunu önlemek için, ameliyatın sonunda burun kanatlarının tabanlarına “Alar Cinch” adı verilen özel bir dikiş konarak genişlik kontrol altına alınır. “Gummy smile” yani gülerken diş etlerinin aşırı görünmesi durumunda, çene ameliyatı kesisi kapatılırken uygulanan “V-Y Shiloplasti” tekniği ile üst dudak bir miktar uzatılarak bu sorun da aynı seansta çözülebilir. Son olarak üst çene yukarı doğru hareket ettirildiğinde, septumun alt kenarının da buna uygun olarak kısaltılması gerekir, aksi takdirde septum bükülerek nefes alma sorunlarına yol açabilir.

Diş Teli Tedavisi (Ortodonti) ve Rinoplasti Zamanlaması Nasıl Yapılır?

Ortodontik tedavi gören veya görmeyi planlayan hastalar için rinoplastinin doğru zamanlaması önemlidir. Eğer diş teli tedavisi, sadece dişlerdeki küçük çapraşıklıkları düzeltmek için yapılıyorsa ve yüz profilinde belirgin bir değişikliğe yol açmayacaksa, rinoplasti diş telleri varken de yapılabilir.

Ancak ortodontik tedavinin amacı alt veya üst çenenin konumunu belirgin şekilde değiştirmek, örneğin ciddi bir kapanış bozukluğunu düzeltmek ise, bu durum yüzün alt ve orta üçte birlik kısmının profilini ve yumuşak doku desteğini de değiştirecektir. Bu gibi durumlarda, yüzün yeni iskeletsel dengesi oturmadan rinoplasti yapmak, adeta son halini bilmediğiniz bir tuval üzerine resim yapmaya benzer. Bu nedenle profil üzerinde büyük etkisi olacak ortodontik tedavilerde, önce tedavinin tamamlanmasını beklemek ve yüzün nihai şekli ortaya çıktıktan sonra rinoplastiyi planlamak en doğru yaklaşımdır.

Eğer rinoplasti önce yapılmışsa, diş teli gibi ortodontik tedavilere başlamak için genellikle ilk şişliklerin inmesi ve dokuların bir miktar iyileşmesi için en az 6-8 hafta beklenmesi tavsiye edilir.

Üst Çenede Diş İmplantı Varlığı Rinoplasti Planını Nasıl Etkiler?

Üst çenesinde, özellikle ön bölgede diş implantı bulunan bir hastada rinoplasti planlanırken, bu implantların konumu dikkate alınmalıdır. İmplantların tepe noktası (apeks), bazen burun boşluğunun tabanına çok yakın olabilir veya hatta burun tabanına kadar uzanabilir. Rinoplasti ameliyatının kendisi, kemikle kaynaşmış (osseointegre) stabil implantlara genellikle zarar vermez. Ancak ameliyat sırasında burun tabanına veya ön çene kemiğine herhangi bir müdahale yapılacaksa (örneğin burun ucu desteği için greft yerleştirilirken), implantın tam yerinin bilinmesi gerekir. Bu nedenle ameliyat öncesinde çekilecek bir CBCT (Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi), implantların burun yapıları ile olan ilişkisini net bir şekilde haritalandırmak için önemlidir.

Tersine, rinoplasti planlayan bir hasta, aynı zamanda implant için kemik yetersizliği nedeniyle “sinüs lift” (sinüs tabanı yükseltme) gibi bir işlem geçirecekse, bu iki ameliyat arasında yeterli bir iyileşme süresi bırakılmalıdır. Sinüs lift işlemi, burun ve sinüs dokularında geçici bir reaksiyona ve ödeme neden olabilir. Bu nedenle bu tür büyük dental işlemlerden sonra dokuların tamamen sakinleşmesi ve iyileşmesi için genellikle 4 ila 9 ay beklenmesi, ardından rinoplastinin planlanması daha sağlıklı olacaktır.

Sorularınız mı var?

Video Konferans ile tüm merak ettiklerinize cevap bulabilirsiniz

Benzer İçerikler